18 Bölüm
03:18:52
1. Bölüm
Rusya kumpanyasının Batum’dan gelen bir vapuru Tophane’nin önüne yanaştığı sırada denizin üzerinde sabırsızlıkla bekleyen birkaç kişi sandallardan vapurun içine atılmışlardı. Bunlardan birisi uzun boylu, geniş omuzlu, seyrek siyah bıyıklı, etekleri ayaklarına kadar uzun, beli gayet dar bir Çerkez paltosu giymiş; yanında kendi kültürünün kalpağı, elinde bir gümüşlü kırbacı olan Çerkez’e:
“Sefa geldiniz. Cariyeler nerede?”
“İşte burada.”
“Kaç tane?”
“Üç.”
“Güzel mi?”
25:58
2. Bölüm
Derin bir uykudan uyandığı zaman kendisini, bilmediği bir evin, bilmediği bir yatağın içinde buldu. Karşısında, zamanın geçişi sırasında bıraktığı izlerle buruşmuş bir ihtiyar yüz, bir ihtiyar kadın kendi ruhu bitmeye fakat ruhun hafif ışığı yansımaya başlamış merhamet ve şefkatle dolu gözlerini çocuğa dikmiş; titreyen elleriyle ilaç veriyordu.
14:01
3. Bölüm
Sükûnet... Uyuyor. Gözyaşlarıyla ıslanmış yastığın üzerinde, dağınık saçlarının içinde görünen küçücük yüzü ve bir parça açılmış dudaklarının arasından gülümsüyor zannedilecek şekilde seçilen beyaz dişleri eğer hayatta ise annesinin hayali, sükûnet mezarına çekilmişse ruhu tarafından gönderilen bir meleğin gökyüzünden inerek çocuk acılarının tesellisi olan bir anne okşayışıyla dudaklarından öpmesini bekliyor gibi görünüyordu.
02:54
4. Bölüm
Edirnekapı civarında yetmiş seksen sene önceki Osmanlı mimari tarzına göre yapılmış ve en mamur kıtaları, en yüksek medeniyetleri bile toprak altında bırakan zamanın geçmesiyle bazı köşeleri...
13:09
5. Bölüm
Sabah saat dörde gelmişti ki esirci aşağıya inerek Dilber’in sürmelediği oda kapısını vuruyordu. Cevap alamadı, tekrar kapıyı vurarak: “Dilber, Dilber,” dedi. Yine cevap yok. Dilber uykusuzluğun verdiği takatsizlik, korkunun getirdiği baygınlıktan halsiz bir halde uyuyordu.
02:40
6. Bölüm
Küçük! Aferin bu siyah gözlere; yüz, ağız, dudaklar. Güzel, güzel... Bu uçuk renk, bu hüzünlü bakış, kederli bir tabloya örnek olacak...
26:20
7. Bölüm
Uzun ve sıcak bir yaz gününü takip eden Hicri ayın on üçüne rastlayan bir akşamüzeri, büyük ağaçların yapraklarından oluşan yeşil bir göğün altında, Asaf Paşa’nın kardeşinin kızı olan iki genç hanım da davetli olarak bulunduğu üzere ailece akşam yemeğini yiyorlardı.
19:10
8. Bölüm
Büsbütün sabah olmuştu ki Zehra Hanım oğlunun üçüncü kez yatak odasına girip de sahibinin zihin ve halini gösterir şekilde ayakucundan yere düşmüş yorganı, baş tarafında açık kalmış bir kitabı, sabaha kadar hiç sönmediği için bitmiş bir mumu, öteye beriye atılmış kıyafetleri hüzün ve keyifsizlikle seyrettikten sonra Dilber’in de odasında olmadığına dördüncü kez emin olup da evladının, anne kalbini huzursuz eden endişe ve dalgınlığı böyle bir gerçeğe tesadüf edince bir sinir kriziyle birbirine kilitlenmiş ellerini dizlerine doğru indirerek hırs ve emelin kendisine açtığı ikbal sarayının kapılarının yüzüne karşı şiddetle kapanmakta olduğunu ve o kadar hırsla arzuladığı şan ve şerefin kendisine sonsuz şekilde veda ettiğini gözleriyle görüyordu.
06:04
9. Bölüm
İnsanlığın gözlerini yaşartacak bilinen durumlardandır ki kanunun yasaklamadığı büyük suçlarda, ahlakın iyiliği ve insanlığın cömertliğiyle emir ve yasaklarda vicdana uymak erdemi, terbiye yokluğu, beceri eksikliği, batıl inançlar gibi toplumda mevcut olan salgın hastalıklardan dolayı pek nadir görülür.
03:46
10. Bölüm
O gece Dilber’le beraber bir odada yatan Çaresaz durmaksızın Kafkasya’dan, esaretten ağlaya ağlaya bahsediyordu.
06:58
11. Bölüm
O gece, akşam yemeğinin ardından toplandıkları odada Asaf Paşa’nın yeğenlerinden bir hanım, meşhur Faust Operası’nın sonuna yaklaştığı bahçe faslını, güçlü bir güzellik hissi vererek çalıyordu.
08:43
12. Bölüm
Celal Bey, annesiyle babasını gördükten sonra çalışmak için en üst kattaki odasına çıkıyordu.
05:04
13. Bölüm
Beynini yakan şiddetli bir hararetin ateşli etkisiyle o geceyi sayıklamalar içinde geçiren Celal Bey’in yatağının ayakucunda, galeyana geldiği zaman bütün kâinatın en yüce seyrini can sıkıcı bir hale getiren anne sevgisiyle kararsız olan annesini, kendinden geçmiş bir hal içinde yatan oğlunun elini tutarak bir cevap almak için gayet sabırsızlıkla:
“Celal nasılsın? Istırabın nerede?” sorusunu aralıksız tekrar ettiği halde hiçbir cevap alamamıştı.
14:14
14. Bölüm
Çalıyor. Fevkalade bir sabırsızlıkla çalıyordu. Cehennemden cennet kapısına sığınmış bir günahkâr gibi ara sıra “Açın,” diye yalvararak çalıyordu.
12:33
15. Bölüm
O haftayı müthiş bir şekilde geçirmişti. Kendisi için bir kederler asrı sayılan bu zamanda yüzüne biraz fazlaca bakanlara ve gecenin gizemli örtüsüne bürünerek üzüntünün en uzun gecesinde görünüp kaybolan hayaller gibi sessiz sedasız geçenlere şiddetle saldırarak, “O sende... O senin evinde. Verirsen seni mutluluğa kavuştururum! Gizlersen seni öldürürüm!” demeyi huy edinmişti.
02:34
16. Bölüm
Bu felaket günleri içinde hiç bu kadar dalgın bir halde bulunduğu yoktu.
02:43
17. Bölüm
Mısır’da zamanın uygunluğu ve talihiyle servet kazanan bir tüccarın Elhamra Sarayı’nı taklit ederek güzel sanatların en yüksek derecesine küçümseyerek gülecek şekilde sunduğu neşe ve hoşluğa doyulmayan Arap mimari tarzının...
14:33
18. Bölüm
Dilber atlattığı durum ve olaylarda çok keder görmüş, çok ağlamış, insanlığın bazı haksızlıklarından büyük bir şekilde nefret etmiş; fakat şiddeti bilmeyen yaradılış nezaketini öfke hiç bozmamıştı.
17:19