11 Bölüm

06:07:39
Tüm Bölümler
Tüm Bölümler
Çalınmayanlar
Devam Edenler
Yeniden Eskiye
Yeniden Eskiye
Eskiden Yeniye
Alfabetik

1. Bölüm

Felâtun Bey’i tanır mısınız? Hani şu Mustafa Merakî Efendizade Felâtun Bey! Öyle görünüyor ki tanıyamadınız. Fakat tanınacak bir çocuktur. Mustafa Merakî Efendi, Tophane’nin Beyoğlu güzergâhında bir mahallede oturur. Mahallesinin semtini açık etmek hata olur. Semtini anladınız pekâlâ? Bununla yetininiz. Kendisi kırk beşlik bir adamdır. Fakat babası, bir çocuk genç evlendirilirse yüzü gözü açılmadan dünya evine girmiş olacağından masumiyetini güzel muhafaza eder düşüncesiyle Mustafa Merakî Efendi’yi on altı yaşındayken evlendirmişti. Bundandır ki Mustafa Merakî Efendi henüz kırk beş yaşında olduğu halde yirmi yedi yaşında bir oğlu vardır ve o da Felâtun Bey’dir.
20:47

2. Bölüm

Önceki bölüm bize, hikâyemizi kendi isimlerine referans verdiğimiz iki kişiden birinin özelliklerini epeyce öğretti. Burada da yine böyle kısaca da olsa Râkım Efendi’nin özelliklerini görmeye muhtacız. Râkım Efendi dediğimiz çocuk, eski Tophane koruma memurlarından birinin oğlu olup bundan yirmi dört sene önce babası vefat ettiğinde annesinin elinde bir yaşında yetim olarak kalmıştı. Bir kavas, evladına ne bırakabilir? Bizim Râkım Efendi’nin babasıysa miras olarak Salıpazarı tarafında üç odalı bir çürük kümes ve bir de Arap cariyeden başka mal denilebilecek hemen hemen hiçbir şey bırakmamıştı.
21:44

3. Bölüm

Râkım Efendi ile dadısı, Cenabıhakk’ın tamamen lütfu ve ihsanı olarak gördükleri Canan’ın eğitimine başladılar. Gerçi biçare kızcağızda bazı hastalıklar varmış. Geldiğinin ikinci günü Râkım, Galata’daki doktor dostuna koşup durumu anlatarak zavallı Canan için doktoru değil, adeta onun bütün merhamet ve şefkatini davet etti. Birer binek hayvanına binerek geldiler. Tabip, kızı etraflıca muayeneden ve halini, durumunu sorduktan sonra “Kızda korkulacak hiçbir şey yok. Bu hastalığın kaynağı Kafkasya’dır. O soğuk memleketten İstanbul gibi sıcak bir memlekete geldikten sonra kendi kendine iyileşir. Şimdi ben bir hap hazırlayacağım, onu yutmalı. Siz de her sabah kalktığı gibi yüz elli dirhem kadar has inek sütünü kaynatıp sıcak sıcak içirmeksiniz. Tozlu topraklı yerlerde gezmemeli, şarkı söylemek filan için göğsünü incitmemeli, arada geniş yerlere götürüp denize çıkarıp hava aldırmalı, sık sık nefes almaya mecbur olacak kadar yormamalı. Yüce Allah’ın izniyle bir şeyi kalmaz. Zaten bir şeyi yok ya. Bunları da tedbir olarak yapıyoruz. Güzel kızcağızdır, Allah’a emanet!” dedi.
42:09

4. Bölüm

Kış gelmiş ve günleri kısaltmış olduğundan Râkım Efendi İngiliz kızların derslerini akşam saat sekizden dokuz buçuğa kadar olan zamana ayarlamıştı. Kendisi dakikliğe adeta bir İngiliz kadar özen gösterdiğinden her zaman saat tam sekize birkaç dakika kala gelir ve sekizde derse başlardı. Gerek kızlar ve gerek anne babaları ders akşamları saat altı buçukta gelerek yemeğini de birlikte yemelerini Râkım’dan pek çok rica ettiklerinden bir akşam Râkım, yemeği de bunların evinde yemek için Beyoğlu’na erkenden gelme gereğini duydu ve yola düştü.
33:38

5. Bölüm

Koca Râkım! Felâtun Bey’in kendisini mutlaka bir şekilde mahcup etmeye çalıştığını gördüğü halde, çevirmek istediği fırıldak üzerine yine kendisinin mahcup kaldığına memnun olması gerekirken bilakis üzüle üzüle evine kadar –hayvanla– geldi. Felâtun’un utancını düşünmekten ibaret olan dalgınlıktan kendisini uyandıran şey tam evinin penceresi altına geldiği zaman Canan’ın piyanosunun tıngırtısını işitmesiydi.
34:51

6. Bölüm

Yukarıdaki beşinci bölümün sonundan bahar mevsimine kadar geçtiği anlatılan bazı olaylar sonlandı mı? Ne gezer? Hatta Râkım için bu garip gecenin olayları bile henüz bitmedi. Josephino’dan gördüğü tuhaf muamele, kızlarda gördüğü âşıkane birtakım tavırlarla birleşip yolda Râkım’ı o kadar işgal ediyordu ki Tophane’den doğru gele gele kendi evini değil, hatta Fındıklı’yı bile geçip neredeyse Kabataş’a yaklaşmış olduğu halde aklını güçlükle başına almıştı.
35:50

7. Bölüm

Sözün kısası bahar mevsimi, büyük küçük herkesin kalplerine ferahlık getirdi. Bu mevsimin bizce anlatmaya değer olan ilk olayı Râkım’ın düzenlediği bir Kâğıthane âlemidir, şöyle ki: Yine haftanın ders günlerinden birisinde Râkım –hâlâ, fakat temiz duygularla ve dostane bir şekilde devam etmekte olduğu– Josephino’yu ziyarete gitmişti. O günkü sohbet Kâğıthane Mesiresi hakkındaydı. Josephino geçen günlerde ... Bey’in haremi takımıyla Kâğıthane’ye gitmişlerse de pazar gününe denk geldiğinden arabaların içinde hapis kalınıp, kıra çıkıldığı halde kırın görülmediğini ve araba etrafında hırsız gibi dolaşan zamparalarla herkes eğlenmişse de kendisinin, bunların hiçbir zevkini çıkaramadığını söyledi.
45:35

8. Bölüm

Râkım’ın gerçekleştirdiği Kâğıthane âlemini beğendiniz mi? Bu sualimizi anlamsız görmeyiniz. Çünkü bu şekilde yapılan gezileri çok kimse beğenmez. İnsanın kendine mahsus hallerini incelemişseniz sözümüzü tasdik ve kabul edersiniz. İnsanoğlunun yaratılışının gereğidir; insan kendi mutluluğundan yalnız kendinin haberdar olmasıyla kanaat etmez, herkesi de haberdar etmek ister. Hatta bir insan esasında mutlu değilse bile, etrafa kendi mutluluğunu inandırmak için hilekârlığa ve yalancılığa bile düşer.
43:11

9. Bölüm

Durum yine bildiğimiz şekilde gitmeye başladı. Yani Râkım her nevi tercümanlık, yazarlık ve öğretmenlik hizmetlerini güzelce yerine getirmeye devam ediyordu. Durumda görülen ufak bir değişim varsa o da kızların Râkım’a karşı davranışlarının biraz başka bir tarza dönüşmesiydi. Mesela davetten birkaç ve belki beş on gün sonra kadar Râkım bunlarla üç dört defa daha buluştuğu halde kızların ikisi de, hele büyüğü yani Can, o sevgili öğretmenlerine adeta kin, nefret ve husumeti ima eder birtakım vaziyetler, tavırlar gösterdiler. Hem de bu vaziyetler ve tavırlar öyle farkına varılmayacak ve anlaşılmayacak şeyler değildi.
41:19

10. Bölüm

Can biçaresinin Râkım’da sebep olduğu tesirler gerçekten olağanüstüydü. Öyle ki o zamana kadar Râkım’da Can için bir aşk yoktuysa bile ondan sonrası için ortaya çıkma ihtimali de baş göstermiş denilebilir. “O biçare kızcağız! Ne hallere girmiş! Ahiret insanı suretini almış! Vallahi sevilmeyecek kız da değil. Farsça okumak da ona hastı. Ah! İşte onu bu hallere koyan, Hoca Hafız’ın dîvânı değil mi? Ben bu derece tesiri olacağını hesap edememiştim. En yanık beyitleri nasıl bir iç yangınıyla dinler ve alırdı? Meğer kendini zehirlemek içinmiş. Vah biçare Can, vah! Eğer kıza bir hal olursa vallahi yanarım? diye Hendekbaşı’na kadar indi.
35:52

11. Bölüm

Doktor Mösyö Z. ile Râkım’ın ve babasının biçare Matmazel Can huzurunda oynamak istedikleri oyunu beceremeyip de kızcağız işi anladıktan sonra hastalığı süratli bir şekilde şiddetlendiğinden Ziklas diğer kızı Margaret için de korkup onu bazı vaatlerle kandırarak İskenderiye’ye aşırmıştı. Onu götürecek olan vapura kadar uğurlamak için yine onun tarafından gelen talep üzerine Ziklas Râkım’ı küçük bir notla davet etti. Baba, anne ve kızla beraber Râkım da Kurşunlu Mahzen’den sandala binerek vapura kadar gittiler. Ziklas kızını kaptana emanet etmiş olduğundan birinci kamarada kaptan bunlara çay ve kahve ikramıyla hatırlarını aldı.
12:37