19 Bölüm

04:26:03
Tüm Bölümler
Tüm Bölümler
Çalınmayanlar
Devam Edenler
Yeniden Eskiye
Yeniden Eskiye
Eskiden Yeniye
Alfabetik

Giriş

Araplar uzun yıllar kendilerini hoşnutlukla şair bir halk, hatta var olan tek şair halk olarak gördüler. Şiir onların yüce fiillerinin kaydı, şöhretlerinin sebebi, saklı bahçeleri, dîvânlarıdır; kelimenin her anlamıyla. Geçmişte olduğu gibi bugün de Mütenebbî’nin veya Maarrî’nin dizelerini duyduklarında ürperirler... Oysa hicretin ilk asırlarından itibaren Arap şiirinin tercüme edilemez olduğuna karar verilmişti. Elbette her şiir çeviriye direnir. Fakat Arap şiirinde bu sorun, bir rekabet atmosferinde, diğer kültürlerle belli belirsiz bir çatışma içerisinde kendini gösterir.
08:22

1. Bölüm - Peygamber Modeli

“Yaratan Rabbinin adıyla oku” (Kur’an, 96:1) sözü [Hz.] Muhammed’e gönderilen ilk vahiy, bir anlamda ilk emirdir.1 Allah, Peygambere temiz bir Arapçayla, doğrudan değil, melek Cebrail aracılığıyla hitap eder. Böyle düşünüldüğünde, vahiy şiirsel anlatımdan ayrılır. Zira Kur’an, Peygamberin şair olmadığını net bir şekilde bildirir: “Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da.” (Kur’an, 36:69)
17:06

2. Bölüm

Kendisini yerenlere göre, Maarrî bu yöntemle, en çok önemsediği düşüncelerinin bir kısmını herhangi bir mücadele vermek zorunda kalmadan yayabiliyordu. Örneğin, Yâkût, Maarî’nin küfre götüren dizeleri alıntılamaktan hoşlandığından şüphelenmekteydi. (Bu esnada kendisinin de aynı dizeleri alıntıladığınınfarkında değildi!) Böylelikle, bu şüphenin ortaya çıktığı andan itibaren, her heresiograf güvensizlik uyandırma ve ayıplanma riskini almış olur.
16:07

3. Bölüm - Kelîle ve Dimne Nasıl Okunmalı?

Kuvvetin olmadığı yerde hile çalışır. Kelîle ve Dimne’nin ve okulda öğrendiğimiz tüm diğer fablların bize öğrettiği budur. Aslan, hilenin dolambaçlı yollarına başvurmak zorunda değildir; sahip olduğu güç, onu açıkça avantajlı kılar. Ancak eğer kendi türünden daha güçlü gördüğü bir başka canlı tarafından tehdit edildiğinde veya yaşlanmanın verdiği zayıflıkla yiyecek bulamamaya başladığında, hileyi silah olarak kullanmak durumunda kalır. Ama o an geldiğinde kendisi hâlâ bir aslan mıdır?
20:38

4. Bölüm - Emirle Konuşma

İbnü’l-Mukaffa‘ saraylılara, yeni emirle ilişki kurarken onun emir olmadan önceki karakterine güvenmemelerini öğütler. Zira el-Edebü’l-kebîr’de şöyle yazar: “Karakter güçle (mülk) birlikte değişir ve önceki deneyimlere yaslanmak zararlı olabilir.”1 Falstaff’ın anlamadığı işte budur: Falstaff, Galler prensinin ahlâksızlıklarının suç ortağıyken prens, V. Henry adıyla kral olduktan sonra acımasızca reddedilir.
16:12

5. Bölüm

Soytarının emiri güldürmek için var olması gibi, nasihat de onu ağlatmak içindir. Bazen bu iki görevi aynı kişinin üstlendiği de görülür. Örneğin Behlül, Hârûn Reşîd’i bir güldürüp bir ağlatır.13 Kahkaha gibi gözyaşı da gerilimi yatıştırır. Artık emir, tüm ricaları yerine getirmeye, iyilik yapmaya ve hediyeler dağıtmaya hazırdır. Genellikle şaklabanlığı yapan hediyeleri kabul ederken azarlayan ise geri çevirir.14 Nasihatin anlamını ve kapsamını daha iyi kavramak için, onu hızlıca methiye ve hicivle karşılaştıralım. Methiye yatıştırır ve cesaretlendirir.
17:38

6. Bölüm - Bu Yeşil Cennet

13. yüzyılda el-Vâsitî’nin Harîrî’nin elli Makāmesini resmetmek için ürettiği doksan dokuz minyatür içerisinde bir tanesi oldukça merak uyandırır. Bu minyatür bir adayı tasvir eder. Daha da şaşırtıcı olan, tasvir ettiği düşünülen otuz dokuzuncu Makāmeye bariz bir şekilde karşılık gelmemesidir. Bu hikâyede, iki ana kahraman; çenebaz dilenci Ebû Zeyd Serûcî ve sadık arkadaşı Hâris b. Hemmâm, Umman’a yelken açarlar. Çıkan fırtına onları bir adaya sığınmaya zorlar ve yiyecekbulmak için kıyıya çıkarlar.
09:47

7. Bölüm - Davetsiz Misafir Modeli: Hay B. Yakzân

Arap edebiyatının, bir anda ve habersizce ortaya çıkan çok değerli anlatı eserleri ürettiği söylenir. Ancak bu denli umut vaat edici olmalarına rağmen, sundukları katkı hiçbir zaman tanınır olamaz ve müthiş bir yalıtım içinde kalır.1 Oysa bütüne bakıldığında, zaten her şaheser genellikle yetim ve kısır değil midir?2 Bu konudaki en ilginç örnek Endülüslü bilgin İbn Tufeyl’in Hay b. Yakzân’ıdır (Uyanık oğlu Diri).
15:45

8. Bölüm

Uzun yalnızlığı sırasında pek çok şey öğrenir, ancak kökeni konusunda tamamen cehalet içinde kalır. Bu, annesiz ve babasız doğan bir Hay versiyonuna, diğerinin aksine cinsel boyutu reddeden versiyona uyar. Hay hiçbir zaman bir eş almayı ve bir aile kurmayı düşünmez. Kadınlardan hiçbir yerde, kahramanın daha sonra seyahat edeceği Selâmân adasında bile bahsedilmez. Anne hikâyenin başında belirir (elbette ikinci versiyonu göz önüne alırsak) ve ceylan ikinci bir anne olarak kabul edilebilir. (Ancak kadın tamamen namevcuttur.)
17:52

9. Bölüm - Düşman Göz

Bir editör, İbn Hazm’ın Güvercin Gerdanlığı’ndaki (Tavku’l-hamâme) bazı pasajları fazlasıyla cüretkâr oldukları için eserden çıkarmayı düşündüğünü belirtir.1 Önceki baskılarında Güvercin Gerdanlığı’nı suçlayan veya içeriğiyle ilgili bir çekince ifade eden herhangi bir ses yükselmemişken, editör neyden korkmuştu? Neticede editör, mirasa duyulan saygıyı gerekçe göstererek kitabı eksiksiz olarak yayınlamaya karar verir. Ancak basit bir retorik ihtiyat gibi durmayan suskunluğu nedeniyle, paradoksal bir şekilde bizi Güvercin Gerdanlığı’nı suçlanması gereken bir kitap olarak addetmeye çağırır.
16:27

10. Bölüm - Mu‘temid’in Dehr’i

Okurlarının çoğunun gözünde Mu‘temid İbn Abbâd,* Murabıtlar** karşısındaki yenilgisine ve uzak Ağmât’taki sürgününe çok şey borçludur. Tahttan indirilişi, büyük bir talihsizlikken fırsata dönüşür; bir emirlik kaybeder, fakat karşılığında ölümsüzlük ve hafızalarda onurlu bir yer kazanır. Talihsizliği, sempati ve merhametle anlatılan ve dinlenen güzel bir hikâyeye dönüşür. Daha da heyecan verici olanı, ani bir kader dönüşünün kurbanı olduğu duygusudur: Düşüşü gerçekleştiğinde Endülüs’ün en büyük emiri olarak gücünün zirvesindeydi. Krallığından yoksun bırakıldı, dilenci bir kral oldu.
13:29

11. Bölüm - Cinlerin Şarkısı

Pek çok okur için çöl kavramı, Bedevi yaşamındaki terk edilmiş bir konak alanının betimlemesiyle başlayan İslam öncesi şiir antolojisi “asılı şiirler” (muallakāt) ile bağlantılıdır. Sevgili artık yoktur, muhtemelen halkıyla birlikte oradan ayrılmış, sürüleri için yeni otlaklar bulmaya gitmiştir. Yağmur ve rüzgârın sildiği, kumların altına gömdüğü konak, birkaç izden ibaret kalmıştır ve ıssız, melankolik bir manzaradan başka bir şey değildir...
07:42

12. Bölüm - Bir Kahraman Olarak Cimrinin Portresi

Câhiz “bütün kitapları” okumuştu, ama “bütün hazları tatmış” değildi.1 Kendi adından yola çıkarak Câhiziyye denilen bir kelâm ekolü kurduğu ve kendisinin de bu ekolün yegâne üyesi olduğu söylenir. Başka türlü olamazdı zaten. Câhiz eşsiz olduğu için eserleri de Arap edebiyatında istisnai bir yer tutar. Charles Pellat2 tarafından mükemmel bir şekilde Fransızcaya tercüme edilen Cimriler Kitabı bunun en somut kanıtıdır.
15:23

13. Bölüm

Her türlü yemeğin sunulduğu bir ziyafete davet edilen okur, sıkılmayacak, ciddiyeti eğlenceyle harmanlayan kaliteli mizah her zaman yanında bulunacaktır. Câhiz, önsözde, çalışmasının çeşitli yönlerini açıkladıktan sonra önce gözyaşını ardından kahkahayı, hem övdüğü hem de yerdiği uzun bir bölüme yer verir. Gerekçesiyse eserin komik olanla ciddi olanı birleştirmesidir. Bu bağlamda, Câhiz’in eserinden, okura sıkıcı gelme korkusunun apaçık kendini gösterdiği birçok pasaj alıntılamak mümkün.
13:46

14. Bölüm - Yılda Bir Defa Yalan Söylemek

Binbir Gece Masalları’nda anlatımı hareketlendiren, genellikle bir talihsizlik, kayıp veya eksikliktir. Bir karakter nasıl tek gözlü olduğunu anlatırken, bir diğeri vücudunun alt yarısının nasıl taşlaştığını, bir diğeriyse yüzünün nasıl safran sarısına döndüğünü anlatır… “Tüccar Eyüp, oğlu Gânim ve kızı Fitne’nin Masalı”nda, üç siyah köle nasıl hadım olduklarını anlatır. (Bu arada, bu hadımlar, kendi ifadelerine göre insan etine düşkündür: Yamyamlıkla hadımlık arasında bir bağlantı kurulabilir mi?)
06:38

15. bölüm - Binbir Gece Masalları Sıkıcı Bir Kitap Mı?

Eski Arap ediplerinin nezdinde, Binbir Gece Masalları uçarı zihinler için olabildiğince uygundur. Ben de kitabı çocukken okudum. Bunda şaşırtıcı bir şey yok, zira Le Chat Botté [Çizmeli Kedi] veya Peau d’Ane [Eşek Derisi] gibi Binbir Gece Masalları da pek çok okur için çocuklukla bağlantılıdır. Zaman zaman bunun okuduğum ilk kitap olduğunu iddia etsem de şimdi tam olarak emin değilim. Şüphesiz, iddiamın arkasında bu şaheserin itibarından bir nebze olsun yararlanma arzusu yatar. Okuma hayatınıza Binbir Gece Masalları’yla başlamaktan daha değerli ne olabilir?
17:21

16. Bölüm - Yeni Dante

Juan Goytisolo, kendi edebi soyağacında Arap edebiyatına oldukça geniş yer verir. Bazı eserlerinin başlıkları bunun altını çizer niteliktedir: Makbara, Crónicas sarracinas, En los reinos de taifa ve burada beni özellikle ilgilendirecek olan Barzakh [Berzâh].1 Barzakh, İspanyolcada La Cuarentena (Kırk Günlük Süre) adıyla yayınlanır. Kırk sayısı romanda önemli bir rol oynar: Bir kadın arkadaşın ölümü, aynı zamanda anlatıcı olan ana karakteri, gerektiği gibi kırk gün sürecek bir yasın içine sürükler.
08:33

17. Bölüm - Perec ve Harîrî

Georges Perec’in La Vie mode d’emploi’da1 Harîrî’den bahsetmesi oldukça şaşırtıcıdır. II. yüzyılda yaşayan ve aslen Basralı olan bu yazar, Avrupa’da pek bilinmez. Harîrî ismi, konunun uzmanı tektük birkaç kişi dışında Fransız okur için hiçbir şey ifade etmez. VME’deki düzinelerce diğer isim için de durum aynıdır. Çeşitli kültürlere ait yazarlardan alıntılar, görünüşe göre sadece bilimsellik intibaı yaratmak için oradadırlar. Yine de Harîrî’nin (“İpek tüccarı”) varlığı kesinlikle tesadüfi değildir.
15:34

18. Bölüm - İbn Rüşd’ün Hayatında Yirmi Dört Saat

“ed-Dâhil” lakabıyla bilinen Emir Abdurrahman, Endülüs’te hüküm sürerken anavatanı Suriye’ye derin bir özlem beslemektedir. Bir gün bir hurma ağacına rastlar ve haykırır: Sen, ey hurma ağacı! Sen de Yabancı topraktasın Jorge Luis Borges, “İbn Rüşd’ün Arayışı” başlıklı öyküsünde bu anekdotu anımsar ve Kurtubalı filozofa şöyle dedirtir: “Şiirin benzersiz imtiyazı bu: Doğuya özlem duyan bir emirin yazdığı bu sözler, sürgün edildiğim Afrika’da, İspanya’ya duyduğum özlemi anlatmaya yaradı.”
11:34